Karar Zamanı

Üniversite'ye ilk adım atacağım zamanlardan itibaren o sıralar önemsizliğini idrak edemediğim bir takintim baslamisti;

Gideceğim okulun kararını ertelemeden vermeli ve zaman kaybetmeden başlangıcını yapmalıydım. Hazır olup olmamam da hiç önemli değildi; tek düşüncem bir yıl dahi ertelememeli, lise biter bitmez universiteye girmeli ve zamanında mezun olmalıydım. O zamanlar herşeyin bir kontenjanı vardı sanki gözümde. Mahalle maçlarında da hep bir kontenjan olmuştur; o kontenjana dahil olamazsan 1 saatlik kenardan izlediğin maç sana bir gün gibi gelirdi. Hayatın da bir kontenjanı olmuştu sanırım benim için, erken dahil olamazsam hayatımın geri kalanında kenardan izleyen çocuk olarak kalacaktım hep..

Bu körpe beyin için dayatılan sistemin korkusu hariç, kendimiz dahil bireyleri suçlamak hata olur. Sonuçta insanoğlu ne şartlarda layık görüldüğünü bilmediği coğrafyalarda yaşamaya çalışıyor. Haliyle zamanında coğrafyanın şartlarına maruz kalan ve adapte olan ebeveyn de, süzgeçten geçirip uygun olanın bulunması ve desteklenmesinden ziyade "garanti bi işin olsun evladım" düşüncesindeler. Sonuç olarak telkin ve öğütler de bu yönde oluyor haklı veya haksız olarak. (Sistemi suçlamak mı daha kolay, bireyleri mi? Bu soru işareti olarak kalsın burada)

"Bugünün işini yarına bırakma.."

Bu kalıp geçmişte ve gelecekte en güçlü yazılı olmayan kurallardan biri olabilir. Aslına bakacak olursak yanlis bir dusunce de degildi. Beğenmeyecek nesi vardı ki; öğüt edildigi gibi bir seyleri zamaninda yapacak, hayata erkenden dahil olacak ve hızlı yol alacaktık. E gidip oto tamircisinde de çalış demiyorlar ya, daha ne olsun!..

"Erdeme gereğinden fazla düşkün olursa akıllıya deli, haklıya haksız diyelim."
(Horatius)

..Dahası; hızlı kararları alırken yoldaki tümsekleri ve alamayacağımız virajları da görmemiz gerekir. Aksi takdirde hızlı karar sadece kısa vadeli planlarımıza faydalı olacaktır. Gün içinde çıkıp bir tiyatro izlemek iyidir, yanlış bir insanla geçirdiğimiz bir gün de fena sayılmaz. Nasıl değerlendirdiğimize bağlı..
Peki geleceğimiz?

"Kil ıslak ve yumuşak, gelin onu sert ve dönmekte olan teker üzerinde hemen biçimlendirelim."
(Persius)

Diplomalarımızı alıp, ütülü takım elbiselerimizle fiyakalı işlerimizin başına geçince bu bizim icin bir basari hikayesi olarak başlasa da; üzerimizdeki simler dağıldıktan sonra aslinda istedigimiz, uğruna yıllarımızı verdiğimiz bu "megalo idea"nın bize ait olmadigini anliyoruz. Bizim idealarımız farklı olmalıymış ve hiç büyük olmasına falan da gerek yokmuş aslında..

Yapmayın çocuklar.. Tam da iyi oynadığımızı düşündüğümüz dakikalarda..
Rakip çoktan ceza sahasına girmiş ve ilk yarı bitmek üzereyken yenilen bir golüz artık..
Sesler gitmiş, başlar önde.. Mehter usulü iki ileri bir geriyi dahi kar sayar olmuşuz..

Tam bu noktada kesin bir karar almak gerekiyor sanırım; 

Sıkıcı, zengin adam; hızlı ve sorumsuzca alınan kararların esareti olarak yaptığımızı yapmaya devam edecektik. 
* Starbucks kahvemizi alıp hava kararana kadar bir masada ve bir bilgisayar ekranına bakarak yıllarımızı geçirebiliriz. Sıcak mekan ve gün boyu sınırsız çay avantajları vardır.

Aşkını itiraf edemeyen fakir oğlan; ya da kesin bir dönüş ile asıl yapmak istediğimize zaman kaybetmeden (belki bir şeyleri feda ederek) başlayıp, orada ne yapabildiğimizi görecektik.

"Zincirlerimizden başka kaybedecek neyimiz var?"
(Karl Marx)

Dönüşü yapmak istediğimiz zaman sorumluluk çevremiz biraz genişlemiş olsa ve hareket imkanımızı bi o kadar kısıtlamış olsa da, hala gerçekleşme şansı çok yüksek. Kartları ve şartlarımızı açıkça masaya koymalıyız sanırım. Ne olursa olsun her zaman umut vardır; tekrar aceleci olmamak şartıyla..

"Bir hatadan kaçarken başka bir hataya düşüyoruz."
(Horatius)


Yorumlar