Yes, It's Me! John Riley.

John Riley işe başlaması gerekenden bir buçuk saat sonra darmadağınık bir halde The Times gazetesinin bürolarına girdi. Masasına oturdu, uzun ve derin bir nefes alıp odada ne var ne yok bakmak için bakışlarını kaldırdı. Kafasının o karmakarışık halindeyken bile çalışma arkadaşlarının göz ucuyla kendisine baktığını görünce, tam olarak ne kadar hırpani göründüğünü merak etti. Önceki geceyi dışarıda, Fields Caddesindeki her zaman gittiği yerde geçirmişti ve hala terlemediğinden emin olmak için elini yüzüne götürdü. Parmakları, fırça gibi olmuş en az iki günlük sakallarına sürtününce gelmeden önce bir aynaya göz atmamış olmanın pişmanlığı saplandı içine.

Masasına bakınca gözü daktilosuna takıldı. Siyah metalden kasası, hilal biçimindeki yazma bölümü, kolları ve tuşları, tümü birden, bir şekilde ürkütücü, soğuk, çirkin ve sanki başka bir dünyadan gelmiş gibi göründü gözüne; yazısına hemen başlamak için yeterince zinde olmadığının farkına vardı. Bütünüyle işleyen bir beyin gerektiren herhangi bir şeyle uğraşmaya başlamak için yeterince zinde olmadığının farkına vardı. Böyle bir şeyle uğraşmaya hazır olabilmesi için birkaç kahveyle bir paket sigaraya ve belki de öğle yemeği arasında bir kadeh brendiye ihtiyacı olacaktı. Bu yüzden sabahın geri kalan saatlerini onu çalışıyormuş gibi gösterecek bir şeylerle öldürmeye karar verdi. Ayağa kalktı ve sendeleyerek editöre gelen mektupların konulduğu gelen evrak sepetine gitti. Alabileceği kadarını kucaklayıp göğsüne bastırarak masasına döndü.

New Orleans Cinayetleri - giriş bölümü


Yorumlar